Kategoriler
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

İşitme Kaybı

İşitme Kaybı Nedir?

Kulak kepçesiyle toplanan ses dalgaları kulak yolundan kulak zarına gelir ve kulak zarını titreştirir. Zarın titreşimleri kulak kemikcikleri tarafından kuvvetlendirilip oval pencereye iletilir. Oval penceredeki ses titreşimleri salyangozdaki sıvıya geçer. Ses titreşimleri salyangozdaki sıvıdan işitme duyu hücrelerine oradan da sinirlere aktarılırlar. Sinirler tarafından alınan ses beyne iletilir ve işitme sağlanmış olur. Kusursuz bir insan kulağı 20-20.000 Hz arasındaki sesleri işitir. İnsan sesi yaklaşık olarak 500-3000 Hz arasındadır.

İşitme Kaybı Çeşitleri
İşitme desibel (dB) birimi ile ölçülür. 0-20 dB arasındaki işitme seviyeleri normal olarak değerlendirilmektedir. Desibel cinsinden işitme kaybının yüzdesel olarak ifadesi yaklaşık su şekildedir:
* 20-25 dB – %0
* 30 – dB – %8
* 35 – dB –
* 45 – dB – %30
* 55 – dB – %45
* 65 – dB – %60
* 75 – dB – %75
* 85 – dB – %90

Dış ve orta kulak yapıları sesi iletirken iç kulak yapıları sesi algılar. Dış ve orta kulak hastalıklarında iletim tipi işitme kaybı oluşurken iç kulak hastalıklarında sinir tipi (sensöri-nöral) işitme kaybı oluşur. Orta ve iç kulağın beraber etkilenmesi mikst tip işitme kaybına neden olur.

İletim Tipi Kayıp: Dış kulak yolunu tıkayan etkenler, zarda delinme, orta kulak enfeksiyonları ve orta kulak kemikçiklerinin hastalıkları nedeni ile oluşur. Genellikle düzeltilebilir kayıplardır.

Sensöri Noral Tip Kayıp: İç kulak kan dolaşımının bozulması, sıvı basıncının artması ya da sinir iletiminin bozulması sonucunda oluşur. En sık sebebi yaşlanmaya bağlı sinir uçlarında oluşan bozulmadır. Geri dönüşü olmayan bir kayıp olmasına rağmen nadiren sağırlıkla sonuçlanır.

Tek Kulakta İşitme Kaybı
Tek kulağında işitme kaybı olan hastalar sesin geliş yönünü algılayamazlar. Etkilenen kulak tarafından gelen sesleri, konuşmaları anlamak özellikle gürültülü ortamlarda zorlaşır. Kayıp iletim tipi ise genellikle cerrahi ile iyi bir işitme dengesi sağlanır. Sinir tipi kayıplarda bu denge işitme cihazları ile sağlanabilir.

Tedavi
Öncelikle tam bir kulak burun boğaz muayenesi ve işitme testi ile kayıbın nedeni ve cinsi ortaya konmalı ve tedavi planlanmalıdır.

Tedavi seçeneği iyileştirici, koruyucu, adaptasyon sağlayıcı, tıbbi, cerrahi ya da bunların kombinasyonu olabilir. İşitme rehabilitasyonunda dudak okuma, işitme eğitimi, konuşma eğitimi, işitme cihazı eğitimi yapılabilir. Seçilecek yöntem hastaya göre belirlenir.

İşitme Cihazları
Ortamdaki sesi alıp yükselterek kulağa aktaran cihazlardır. Başlıca kulak seviyesinde kullanılanlar ve gövdeye bağlı olanlar olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Kulak seviyesindeki cihazlar kemik yolu ile iletim sağlayan cihazlar ve hava yolu ile iletim sağlayan cihazlar olarak iki tip olup hava yolu cihazlar kulak arkası, kulak içi ya da kulak kanalı içi olarak üç farklı tipte kullanılmaktadır. Vücut tipi cihazlar genel olarak ses şiddetini daha fazla artırma özelliğine sahip olup ileri derecedeki işitme kayıplarında tercih edilmektedir.

Her iki kulağa aynı anda uygulanan cihazlar vardır. Her iki kulakta cihaz kullanmanın tek kulakta kullanıma göre başlıca avantajları:
* Sesin her iki kulakta aynı şiddette duyulduğu dengeli işitme sağlamaları,
* Sesin geliş yönünü algılamayı sağlamaları,
* Gürültülü ortamda sesi anlama oranını artırmaları,
* Sesin şiddetini daha fazla artırma kapasitesidir.

Kenan Selçuk TUNCAY - İşitme Kaybı

İletişim Bilgilerim


WHATSAPP HATTI

Bu sayfadaki bilgiler kişiseden kişiye farklılık göstermektedir.
Kenan Selçuk TUNCAY
Kenan Selçuk TUNCAY
Kulak Burun Boğaz Uzmanı

Kategoriler
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

Kulak Çınlaması

Kulak Çınlaması Nedir?

Kulak çınlaması (tinnitus), akustik bir uyaran olmaksızın hastanın bir ses algılaması olarak da tanımlanabilir. Bu ses değişik ton, özellik ve karakterde olabilir. Çoğu zaman çınlama gibi duyulan ses, bazen uğultu, çan, rüzgâr veya ıslık sesi, makine gürültüsü, hışırtı, nabız sesleri gibi tarif edilir. Tinnitus bir hastalıktan ziyade semptom yani belirti olarak değerlendirilir ve o şekilde ele alınır. İşitme sisteminin en sık karşılaşılan belirtisidir. Bu yakınmalar ruhsal sorunlara yol açacak veya hayat kalitesini ileri düzeyde bozacak kadar şiddetli olabilir bazı kişilerde ise tinnitus birkaç dakika içerisinde gelip geçici özellik gösterebilir.

Kulak çınlamasında kişinin duyduğu sese neden olabilecek hiçbir dış ses kaynağı yoktur. Sadece kişinin kafasının içinde olan ve dışarıdan algılanamayan bir ses olması nedeniyle tinnitus bazen “hayalet ses” olarak da ifade edilir. Bu şikayet zaman içerisinde kişiyi yıpratıcı bir seyir izleyebilir. Bazı ağır vakalarda çınlama sesi çevresel sesleri bastıran boyutlara varabilir. Bu durum sonucunda da kişide stres, anksiyete ve depresyon gibi psikiyatrik rahatsızlıklara karşı bir yatkınlık söz konusu olabilir.

Kulak çınlaması tek ya da iki taraflı olarak ayrılabilir. Bir diğer sınıflandırma biçimi ise objektif ya da subjektif kulak çınlaması şeklinde yapılır. Objektif tinnitus olarak isimlendirilen kulak çınlamasında oluşan ses, hem kişinin kendisi tarafından hem de başka insanlar tarafından duyabilir. Bu durum genellikle kulak içerisinde yer alan kan damarları ile ilgili bir anormalliğe işaret eder. Oluşum nedeni vasküler kaynaklı olan kulak çınlamalarında kalbin her atımında karakteristik bir ses ortaya çıkar.

Objektif tinnitus nadir görülen bir kulak çınlaması türüdür. Kulak çınlama vakalarının büyük çoğunluğu subjektif tinnitus olarak tespit edilir. Subjektif tinnitus türü kulak çınlaması olan kişiler sadece kendileri tarafından algılanabilen uğultu ve çınlama gibi sesler duyarlar.

Kulak çınlaması belirtileri nelerdir?

Kulak çınlaması, kulakta duyulan ince ve tiz bir ses duyulması durumudur. Oldukça yaygın rastlanan kulak çınlamasında çan sesine benzer bir ses işitilir. Subjektif tinnitus durumundan şikâyetçi olan hastadan başkası bu sesi duymaz. Çan sesi dışında uğultu ve tıslama şeklinde de duyulabilen seslerin frekansı kişiden kişiye değişiklik gösterir. Bazı kişilerde ağır olarak seyredebilen kulak çınlaması vakalarında konsantrasyon güçlüğü ve işitme kaybı gibi semptomlar belirti tablosuna eklenebilir. Kulak çınlaması şikayeti sürekli olarak var olabileceği gibi gelip geçici bir seyir de izleyebilir. Objektif tinnitus hastalarında ise ortaya çıkan ses ritmiktir ve rüzgar sesi şeklinde duyulur. Kalp atışları ile koordine şekilde oluşan bu ses pulsatil tinnitus olarak da isimlendirilir.

Genel olarak kulak çınlamasında oluşan sesin yüksekliği gün içerisinde değişkenlik gösterir. Geceleri çevresel gürültünün azalmasına bağlı olarak daha yoğun hissedilen kulak çınlaması şikayeti bazı kişilerde işitme kaybına neden olacak kadar ağır seyredebilir. Örnek olarak gürültülü bir endüstriyel alanda çalışan kişiler yaklaşık 4000 hz tondaki bir sese maruz kalmaları sonucu işitme kaybı yaşarlar. Bu kişilerde travma sonrasında maruz kaldıkları ses frekansına yakın bir tonda kulak çınlaması meydana gelir.

Kulak çınlaması özellikle askeri personel olarak hizmet veren kişilerde sık rastlanılan bir şikayettir. Silah ateşlenmesi ve patlama gibi çalışma şartları içerisinde bulunan yüksek gürültü kaynakları bu kişilerde kulak çınlaması meydana gelmesinin temel nedenidir. Askeri personel dışında kulak çınlaması sinema sektörü çalışanları arasında sahne efektlerine yakın maruziyet sonucu da oluşabilir.

İşitme kaybı dışında hiperakuzi olarak adlandırılan işitme algısındaki artış hali, tinnitus şikayetine eşlik edebilecek şikayetler arasındadır. Hiperakuzi vakalarında hastalar kapı kapanması, sandalyenin hareket ettirilmesi ya da kitap kapağının kapanması gibi sesleri oldukça yoğun ve yüksek seste duyarlar ve hastalarda bu tarz normal çevresel sesler bile zaman zaman dayanılmaz bir hal alabilir.

Kulak çınlamasının nedenleri nelerdir?

Normal kulak çınlaması bir haftadan ve beş dakikadan az sürer. Bu oldukça yaygın ve herkesin dönem dönem yaşadığı bir durumdur. Fakat patolojik çınlama, belirtilen süreden daha uzun sürer. Sürekli kulak çınlaması gibi durumlara ise genellikle işitme kaybı da eşlik eder. Sadece hasta tarafından duyulan subjektif kulak çınlamasının pek çok nedeni olabilir. Bir kulak kirinin çınlamaya sebep olabileceği gibi, uzun süre yüksek sese maruz kalma, yabancı cisim, kulak zarında delinme, orta kulak iltihabı, orta kulakta sıvı birikmesi, iç kulak hücrelerinin zarar görmesi, orta kulakta bulunan kemiklerin ve eklemlerin sertleşmesi de çınlamaya neden olabilir. Ayrıca işitme kaybı, alerji, kan basıncı değişiklikleri, meniere adı verilen rahatsızlık, şeker hastalığı, anemi, menopoz dönemi, hormon değişiklikleri, baş ve boyun bölgesinde yaşanan travmalar, tiroid hastalıkları, anevrizma denen damar genişlemeleri, işitmeyi sağlayan sinirleri etkileyen lezyonlar, yanlış ilaç kullanımı, nörolojik, metabolik veya psikiyatrik hastalıklar da “Kulak çınlaması neden olur” sorusunun yanıtları arasında yer alır.

Günümüzde yüksek sese maruz kalma kulak çınlamasının en sık rastlanan nedeni olarak görülür. Pek çok kişi farkında olmasa da kalabalık şehirlerde oluşan trafik ve şantiye gürültüsüne, endüstriyel gürültüye, güçlü alarm seslerine maruz kalmak kulak çınlamasını tetikleyebilir. Ayrıca yüksek sesle müzik dinlemek de bu nedenlere eklenebilir.

Dışarıdan özel teknikler muayene ile hekim ya da diğer kişiler tarafından duyulan objektif tinnitus ise vasküler patolojiler (damar hastalıkları), nöromusküler rahatsızlıklar (kas hastalıkları) ve lokal inflamasyon (bölgesel iltihaplanma) gibi farklı pek çok nedenden kaynaklanabilir. Tüm bu faktörler kulak çınlaması sebepleri içerisinde değerlendirilir.

Orta kulak ya da iç kulak yapılarının hasarlanması yükses ses nedenli oluşan kulak çınlamasının ardından ikinci sıklıkta karşılaşılan nedendir. Orta kulak genel olarak ses dalgalarının yakalanması ve güçlendirilerek iç kulağa iletilmesinden sorumludur. İç kulak yapıları ise bu ses dalgalarını beynin algılayabileceği elektriksel sinyallere dönüştürür. Beyne ulaşan elektriksel iletiler algılanıp yorumlanmasının ardından kişi bu sesi duyar. Dolayısıyla kulağın iç bölgelerinde hasara neden olan travmalar ses dalgalarının işlenmesi ve algılanması ile ilgili süreçleri olumsuz yönde etkileyebilir. Kulak zarı ve küçük kemikçikler gibi orta kulak yapıları hasar gördüğünde ses dalgalarının güçlendirilerek iletilmesinde problem ortaya çıkar. Ayrıca yoğun diş ağrısı da kulak çınlaması hissi verebilir. Fakat diş ağrısının doğrudan kulak çınlamasının bir nedeni olduğu tespit edilmemiştir. 

Çeşitli ilaçların kullanımı sonrasında da kulak çınlaması ya da diğer çeşitli işitme problemleri meydana gelebilir. Bu durum ototoksisite olarak ifade edilir. Uzun süreli yüksek doz aspirin kullanımı, bazı kıvrım diüretikler (İdrar söktürücüler), sıtma ilaçları, eritromisin ve gentamisin etken maddeli antibiyotikler ve vinkristin gibi kemoterapi ilaçları, ototoksisite potansiyeli bulunan ilaçlar arasında yer alır. İlaçlar dışında kulak çınlamasının diğer medikal nedenleri ise şu şekilde özetlenebilir:

  • Yaşlanmayla ilişkili işitme kaybı
  • Orta
    kulakta meydana gelen kas spazmı
  • Denge ve işitme ile ilgili şikayetlere neden olan Meniere hastalığı
  • Tansiyon yüksekliği
  • Kolesterol yüksekliği
  • Baş ve boyun yaralanmaları
  • Temporomandibular (çene) eklem hastalıkları
  • Kulak salgılarındaki aşırı artış

Kulak çınlaması çeşitleri nelerdir?

Kulak çınlaması çeşitleri şikayetin karakteristiğine, nedenlerine ve şiddetine göre sınıflandırılır. Karakteristiğine göre çeşitlerine bakıldığında objektif ve subjektif çınlama karşınıza çıkar. Ayrıca işitsel halüsinasyonlar da elenmelidir. Objektif kulak çınlaması hastanın kendisi tarafından ve dışarıdan duyulabilen sesler olarak nitelenir. Genellikle dışsal çınlama, işitsel çınlama şeklinde adlandırılır. Subjektif kulak çınlaması ise hastanın kendisinden başka kimsenin duymadığı bir nevi hayali olan ses duyulmasıdır ve işitsel olmayan çınlama olarak da adlandırılır.

Nedenlerine göre bakıldığında ise subjektif çınlama, kulak kaynaklı olabileceği gibi metabolik ya da nörolojik bir hastalığın sonucu oluşabilir. Objektif çınlama ise damar ya da kas hastalıklarına bağlı yaşanabilir. Şiddet düzeyine göre bakıldığında ise rahatsız edici olmayan, hafif, orta ve ileri düzeyde kulak çınlaması şeklinde sınıflandırmalar yapılabilir.

Kulak çınlaması tanısı nasıl konulur?

Tanı koymak kulak çınlaması tedavisi için atılan ilk adımdır. Eksiksiz bir öykü anlatımı ve güçlü bir iletişim kurma, hasta-doktor ilişkisinde çok önemlidir. Kulak çınlamasının başlangıç zamanı, çınlamaya eşlik eden viral bir hastalığın olup olmadığı, gürültü ya da travmaya maruz kalınıp kalınmadığı gibi konuların tıbbi öykü alımı sırasında irdelenmesi son derece önemlidir. Şikayetin çift kulakta birden ya da sağ kulak çınlaması veya sol kulak çınlaması gibi tek taraflı mı olup olmadığı hasta tarafından hekime eksiksiz ve ayrıntılı şekilde anlatılmalıdır.

Sesin türünün çan sesi, tıslama, çoklu sesler gibi seçeneklerden hangisine yakın olduğu sorgulanır. Seslerin oluşma sıklığı ve gürültüsü de doktora mutlaka aktarılmalıdır. Kulak çınlamasına ilişkin alınan öykü sonrasında yapılan nörolojik muayene, odyolojik değerlendirme gerekebilir. Hekiminizin gerekli gördüğü bazı durumlarda radyolojik görüntüleme yöntemleri, laboratuvar tetkikleri tanı koymada yardımcıdır. X-ray grafiler ve manyetik rezonans görüntüleme (MRI) gibi radyolojik tetkikler, kulak çınlamasına eşlik eden ve açıklanamamış işitme veya denge kaybı gibi şikayetlerin eşlik ettiği durumlarda kullanılabilir.

Odyografi adı veirlen işitme testleri, kulak çınlaması şikayeti olan kişilerde eğer varsa işitme kaybını ve derecesini ortaya koymaya yarayan tetkiklerdir. Hastaya aynı zamanda dinletilen hangi sesin frekansının duyduğu kulak çınlaması sesi ile benzerlik gösterdiği de sorulur. Odyolojist tarafından gerçekleştirilen bu işlemler de duyulan sesin şiddetinin de araştırılması sağlanır. Böylelikle odyologlar kişinin şikayet ettiği sesi baskılayabilecek maskeleyici ses tonunu belirlerler. Maskeleyici ses tonunun sürekliliği ile şikayetin seyri arasında bir ilişki mevcuttur ve bu ses çınlamayı ne kadar bastırabilirse, durumun o kadar iyi seyirli olabileceğinden söz etmek mümkündür.

Kulak çınlaması tedavi yöntemleri nelerdir?

Muayene ve tetkikler sonucu çınlamanın sebebi ortaya konulur ve sonrasında kişiye özel uygun bir tedavi planlaması yapılır. Kulak çınlamasının azaltılmasına yönelik yüksek sesli müziğe maruz kalmaktan korunma, kan basıncının kontrolü, tuzlu yiyeceklerden uzak durma, kahve, kola ve sigara tüketiminden kaçınma, egzersiz yapma gibi tavsiyeler kulak çınlamasına ne iyi gelir sorusuna verilebilecek en iyi cevaplar arasında yer alır. Kulak çınlamasının tedavi yöntemleri, çınlamanın sebebine bağlı olarak şekilleneceğinden tedavi seçenekleri oldukça geniş bir yelpazede değerlendirilir. Örneğin kulak yolundaki buşon denilen kulak kiri ya da yabancı cismin çıkartılması kulak çınlamasındaki neden bu durum olduğunda tedavi edicidir.

Direkt olarak kulak çınlamasına yönelik üretilmiş bir ilaç şu an için mevcut değildir ancak diğer bazı ilaçların kullanımına başvurularak gerçekleştirilen tedavi ile de duyulan ekstra seslerden kurtulmak mümkün olabilir. Trisiklik antidepresanlar ve anksiyete (kaygı) bozukluğunda başvurulan ilaçların kullanımı ile bazı vakalarda kulak çınlaması şikayeti kontrol altına alınabilir. Ancak bu ilaçlarla yapılan tedaviye herkesten yanıt alınması mümkün değildir. Aynı zamanda bu ilaçların halsizlik, bulantı, konstipasyon (kabızlık) ve bulanık görme gibi yan etkileri de meydana gelebilir. Stres genellikle tek başına kulak çınlamasına neden olan bir durum değildir ancak kaygı bozukluğu ya da depresyon kaynaklı oluşan çınlamalarda nefes egzersizi ve biofeedback kullanımı gibi çeşitli stres kontrolü sağlayıcı uygulamalar, şikayetin ve altta yatan nedenin kötüleşmesini engelleyici etki gösterebilir.

Bilişsel terapiler kişinin kulak çınlaması, nedeni ve etkileri hakkında bilinçlenmesini sağlar. Hastanın terapiler aracılığıyla farkındalığının arttırılması ile şikayetlerde bir gerileme sağlanabilir. Kulak çınlaması hastalarında uyku ile ilgili problemler de eşlik edebileceği için terapilerde uyku hijyeninin tekrar sağlanmasına yönelik olarak da etkili olabilir.

Kulak çınlaması kişinin farklı hastalıklar için kullandığı ilaçların yan etkilerinden kaynaklanıyorsa, ilaçlar doktor kontrolünde değiştirilir, bırakılır ya da tekrar düzenlenir. Kişiye gürültüden kaçınması önerilebileceği gibi, kulak iltihabı tedavisi ya da orta kulak boşluğunda yer alan sıvının tedavisi de gerekli durumlarda başvurulan tedavi yöntemleri arasında yer alır. Kulak zarının delinmesi gibi patolojiler söz konusu olduğunda ise cerrahi bir müdahale gerektirebilir. Yine cerrahi olarak gerçekleştirilen kulak kemiği içinde yer alan iltihabın temizlenmesi bazı hastalarda tedavi edici etki gösterebilir. İşitme siniri tümörü gibi durumların saptanması hâlinde cerrahi müdahaleye ve radyoterapi gibi tedavi yöntemlerine başvurulur. Çınlamaya, işitme kaybının da eşlik ettiği bazı durumlarda işitme cihazı kullanımı gündeme gelir. Bu yolla hem işitme kaybı hem de çınlama şikayeti giderilebilir. Bazı durumlarda ise tedavi edilecek bir problem ve işitme kaybı olmaz. Bu gibi durumlarda hastalara iç kulak kan dolaşımını artıran ilaçlar verilir.

Kenan Selçuk TUNCAY - Kulak Çınlaması

İletişim Bilgilerim


WHATSAPP HATTI

Bu sayfadaki bilgiler kişiseden kişiye farklılık göstermektedir.
Kenan Selçuk TUNCAY
Kenan Selçuk TUNCAY
Kulak Burun Boğaz Uzmanı

Kategoriler
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

Vertigo

Vertigo Nedir?

Vertigo tanısında ilk yapılması gereken hastaya duyduğu hissin tarif ettirilmesidir. Daha sonra altta yatan nedeni bulmaya yönelik olarak merkezi sinir sistemi ve iç kulakla ilgili testler yapılır. Beyne kan akışı yetersizliğinden şüphelenilirse doppler ultrason, BT anjiyografi, manyetik rezonans anjiyografi (MR) veya kateter anjiyografi  yöntemleri uygulanabilir. Tedavi tanıya bağlı olarak  planlanır. 

Vertigo Nedenleri

Vertigo başlıca merkezi sinir sistemi ve iç kulak hastalıklarından dolayı kaynaklanır. Benign paroksizmal pozisyonel vertigo (BPPV) en sık görülen vertigo tipidir. Bu vertigo çeşidinde 15 saniye yada bir kaç dakika kadar süren, genellikle başın hareketini takiben oluşan şiddetli baş dönmesi görülür. Başı öne arkaya sallamak veya yatakta dönme sonucu ortaya çıkabilir. Genellikle yaşlılarda görülür. Solunum yolu hastalıkları ve baş bölgesine kan akışının azalması bu duruma yol açabilir. Bulgular rahatsız edici olsa da  BPPV iyi huylu bir rahatsızlıktır. Genellikle tedavi gerektirmez. vertigo klasik baş ağrısı ya da depresyon ile karıştırılmamalıdır. 

Vertigo labirentit ve vestibüler nörit denilen iç kulağın iltihaplanması sonucu oluşabilir. Etken genellikle virüslerdir. En sık rastlanılan etkenler grip, kızamık, kızamıkçık, herpes, kabakulak, çocuk felci, hepatit ve EBV virüsleridir. Baş dönmesi ile birlikte duyma kaybı da olabilir. 

Vertigonun görüldüğü diğer bir hastalık ise Meniere hastalığıdır. Meniere hastalığında vertigo belirtileri dışında kulak çınlaması ve işitme kaybı görülür. Meniere hastalığı ataklar ve yatışma dönemleri şeklinde seyreder. Hastalığın nedeni tam olarak bilinmese de kafa travmaları, virüsler, kalıtım ve alerji nedenler arasında gösterilmektedir. 

  • Akustik nörinom, iç kulağın sinir dokusunun bir çeşit tümörüdür. Vertigo ile birlikte kulak çınlaması ve işitme kaybı ortaya çıkar. 
  • Vertigo beyin damarlarının tıkanması veya beyin kanaması sonucu da ortaya çıkabilir. Vertigonun görüldüğü diğer bir hastalık ise multipl sklerozdur (MS). 
  • Kafa travması ve boyun yaralanmalarından sonra vertigo ortaya çıkabilir. Diyabet, düşük kan şekeri, anksiyete ve panik bozukluğu vertigonun diğer nedenleridir.

Vertigo Belirtileri

Vertigoda kişi kendisinin veya etrafındakilerin döndüğüne dair bir hisse kapılır. Vertigoya bulantı, kusma, anormal göz hareketleri ve terleme eşlik edebilir. İşitme kaybı ve kulak çınlaması görülebilir. Görme bozukluğu, yürümede zorlanma ve bilinç değişiklikleri tabloya eşlik edebilir. Vertigoya eşlik eden problemler vertigoya neden olan esas hastalığa göre değişiklikler gösterir. 

Ne Zaman Doktora Başvurulmalıdır?

Vertigo ile birlikte aşağıdaki belirtiler varsa hemen doktora başvurmalısınız:

  • Çift görme
  • Konuşma güçlüğü
  • Baş ağrısı
  • Kol ve bacaklarda güçsüzlük
  • Denge kaybı
  • Bilinç kaybı

Vertigo Tedavisi Nasıl Yapılır?

Vertigo tedavisi altta yatan hastalığa göre yapılır. Orta kulak enfeksiyonu varsa antibiyotikler kullanılır. Kulakta iyileşmeyen enfeksiyon varsa cerrahi tedavi gerekebilir. Menier hastalığında hastalara tuzsuz diyet ve idrar söktürücü ilaçlar verilir. Benign paroksizmal pozisyonel vertigoda (BPPV) hastalık bir kaç hafta veya ayda kendiliğinden sonlanır. Bu durumdaki hastaya hekimler bazı pozisyonel manevralar yapabilirler. Düzelmeyen hastalara yönelik nadiren düzelmeyen hastalara iç kulağa yönelik cerrahi düşünülebilir. BPPV li hastalar ani baş hareketlerinden kaçınmalı, bol istirahat etmeli, bol sıvı tüketmelidirler. Yüksekte çalışmaktan ve tehlikeli cihaz kullanmaktan kaçınmalıdırlar. Vertigo tedavisinde fizik tedavi de kullanılmaktadır. Vertigo tedavisi esnasında kafein, tütün ve alkolden uzak durmak gereklidir. 

Kenan Selçuk TUNCAY - Vertigo

İletişim Bilgilerim


WHATSAPP HATTI

Bu sayfadaki bilgiler kişiseden kişiye farklılık göstermektedir.
Kenan Selçuk TUNCAY
Kenan Selçuk TUNCAY
Kulak Burun Boğaz Uzmanı

Kategoriler
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

Kulak Hastalıkları

Kulak Nedir?

Kulak; kabaca dış kulak, iç kulak ve orta kulak olarak üç bölüme ayrılan bir duyu organıdır. Kulaklar sayesinde kişi, dışarıdan gelen sesleri işitebilir. Bunun yanında kulağın vücut dengesini sağlama gibi önemli bir görevi daha bulunmaktadır. Kulakta rahatsızlıklar ortaya çıktığında ise görece küçük olan bu organdaki problemler bütün vücudu kötü etkileyebilmekte ve yaşam kalitesini oldukça düşürebilmektedir. Kulakta ortaya çıkan hastalıkların tedavisi için, bir kulak burun boğaz hastalıkları (KBB) doktoruna başvurmak gerekmektedir.

Kulak Hastalıkları Nelerdir?

Günümüzde bilindiği kadarıyla kişinin hayatını olumsuz etkileyen birçok kulak hastalığı bulunmaktadır. Bu kulak hastalıkları; kulak çınlaması, otoskleroz, kolesteatom, dış kulak iltihabı, orta kulak iltihabı, kulakta aşırı kir oluşumu, kulak zarı delinmesi, vertigo, akustik nörinom, meniere, dış kulakta oluşan egzama, kulak nezlesi ve kulakta sıvı toplanması şeklinde sıralanabilir. 

Meniere 

İnsanlar arasında iç kulak tansiyonu olarak da bilinen meniere hastalığı aşırı basınç sebebiyle iç kulakta meydana gelen bir hastalıktır. İç kulak hastalıkları arasında en çok karşılaşılan hastalıklardan birisidir. Meniere hastalığı olan kişilerde iç kulakta bulunan ve dengeyi sağlamakla görevli olan yapılar zarar görür. Bu hastalığın en sık rastlanan belirtileri aniden gelen vertigo atakları, işitme kaybı ve kulak çınlamasıdır. Meniere hastalığının sebebi günümüzde tam olarak bilinememektedir ancak çeşitli alerjik reaksiyonlar veya enfeksiyonlar sebebiyle hastalığın tetiklendiği farz edilmektedir.

Kulak Tıkanıklığı

 Kulak tıkanıklığı çoğu durumda bir hastalığın sonucu olarak değil, kulak salgısının dış kulak bölgesinde birikmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Salgılanan bu sıvı çoğunlukla vücut tarafından otomatik şekilde dışarı atılmaktadır. Fakat kulak yolunun dar olması veya kulağın içine yabancı bir cisim sokulması gibi durumlarda bu düzen bozulmaktadır. Özellikle kulakları temizlemek amacıyla yapılan çeşitli hareketler sebebiyle kulakta bulunan salgı aslında kulağın daha da derinlerine itilmekte ve böylelikle kulakta tıkanıklık oluşmaktadır.

Eğer kişinin kulağının iç kısmında kalan salgı miktarı belirli bir sınırı geçerse kişide uzun süreli kulak ağrıları, geçmeyen tıkanıklık ve işitme kaybı gibi durumlar ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden kulakta geçmeyen bir tıkanıklık hissedildiği zaman vakit kaybetmeden bir kulak burun boğaz doktoruna başvurmak en doğrusu olacaktır. Kulak burun boğaz doktoru kulağın iç kısmına doğru itilmiş olan salgıyı çıkartacak ve kulak tıkanıklığı probleminizi tedavi edecektir.

Dış Kulak İltihabı

Dış kulak iltihabı genellikle kirli sulardan, havuz veya deniz gibi yerlerden kulağa geçen bakterilerin (Pseudomonas aeruginosa) ortaya çıkardığı bir hastalıktır. Kimi zaman ise mantarların sebep olduğu bu hastalık dış kulak hastalıkları arasında yer almaktadır ve kişide işitme kaybı, kulak kaşıntısı, kulakta şişme, kulakta kızarıklık, kulak akıntısı ve geçmeyen şiddetli kulak ağrısı şeklinde kendisini göstermektedir. 

Dış kulak iltihabı temelde mantarlar ve bakteriler yüzünden oluşsa da kulağın iç kısmının ince bir yapıya sahip olması, uzun süre biriken kulak kiri, sıcak ve nemli iklimlerde yaşanması, düzenli olarak temizlenmeyen havuzlarda yüzmek gibi çeşitli durumlar tarafından tetiklenebilen bir hastalıktır. İltihap görülen bölgede kimi zaman sarı kimi zaman yeşil renkli bir akıntı görülür ve genelde kulak bölgesinden kötü kokular gelir. Kişi kulağının tıkandığını hisseder ve elini kulağının dış kısmına götürdüğünde ağrı hisseder. Kulak çevresinde döküntüler de görülebilir. Dış kulak iltihabının tedavisi için genellikle antibiyotik tedavisi tavsiye edilmektedir. Bunun yanı sıra, çeşitli ağrı kesiciler ve kulak damlalarıyla da hastalık tedavi edilmeye çalışılır.

Orta Kulak İltihabı (Otitis Media)

Orta kulak hastalıkları arasındaki en yaygın hastalıklardan birisi de orta kulak iltihabıdır. Orta kulak iltihabı genellikle tekrar nüksetme eğiliminde olan bir hastalıktır. Orta kulak iltihabı her yaşta ve cinsiyette yaygın olarak görülen bir hastalıktır. 1-2 yaşındaki bebeklerde görülme ihtimali ise diğer yaşlara göre çok daha yüksektir. 

Orta kulak iltihabının belirtilerine geldiğimizde ise karşımıza şiddetli bir kulak ağrısı, ağrı sebebiyle ortaya çıkan sinirli ruh hali, yatar pozisyona geçildiğinde başlayan kulak ağrısı, yüksek ateş ve kulaktan akan sarı renkli akıntı gibi belirtiler çıkar. Orta kulak iltihabı belirtileri farkedilir edilmez gecikmeden bir kulak burun boğaz doktoruna başvurmak gerekir. Hastalığın tedavisi için genellikle iltihap kırıcı antibiyotikler yazılmaktadır. Eğer kulak zarında iltihaptan dolayı bir zedelenme veya yırtılma gibi durumlar oluşmuşsa antibiyotiğin yanında çeşitli kulak damlalarının kullanılması da tavsiye edilebilmektedir. 

Kulak Çınlaması

Kulak çınlaması hastalığı, tinnitus olarak da bilinmektedir. Aslında tek başına bir hastalık değildir, diğer hastalıkların bir semptomu olarak görülmektedir. Kulak çınlaması olan kişiler kulaklarında sebepsiz yere bir cızırtı veya siren sesine benzer bir ses duyduklarını söylerler. Kulak çınlaması genellikle yüksek gürültüye maruz kalan kişilerde ortaya çıkmaktadır. 

Bununla beraber boyun kireçlenmesi, kulak travması, kulakta oluşan enfeksiyonlar, yoğun kulak kiri, hamilelik, tiroit hastalıkları ve kullanılan çeşitli ilaçlar sebebiyle de kişide kulak çınlaması görülebilir. Kulak çınlaması tedavisinin özel bir yöntemi yoktur. Asıl olarak kulak çınlamasının altında yatan diğer hastalıkların tedavi edilmesi gerekir ve böylelikle kulak çınlaması da son bulacaktır. Bunun yanında kulak çınlaması olan kişilerin az tuz kullanması, stresten, gerginlikten uzak durması ve yüksek sesli ortamlarda bulunmaması gerekir.

Vertigo

Vertigo bir hastalık değil baş dönmesi anlamına gelen bir semptomdur. Bu baş dönmesi ise genellikle iç kulakta ortaya çıkan problemlerden kaynaklanmaktadır. Bunu diğer iç kulak hastalıkları belirtileri olan işitme kaybı, kulak çınlaması gibi semptomlar takip eder. Ayrıca vertigo hastalarında mide bulantısı ve kusma da görülür. Vertigo hastaları, hastalığı genellikle ataklar şeklinde hisseder. Hastada birkaç gün boyunca oldukça ağır bir baş dönmesi, kulakta uğuldama gibi belirtiler görülür. Daha sonra bu durum kendiliğinden düzelir ancak bir süre sonra bir döngü halinde tekrar eder.

Kulak Hastalıklarının Nedenleri Nelerdir?

Kulak hastalıkları belirtileri ve kulak hastalıklarının sebepleri kişinin durumuna ve hastalığın doğasına göre çok farklı şekillerde yorumlanabilmektedir. Mevsimsel sebeplerden ve ani hava değişimlerinden dolayı kulak hastalığı ortaya çıkabileceği gibi enfeksiyon ya da aşırı yüksek gürültüye maruz kalma gibi durumlarda da kişide kulak hastalıklarının oluşumu tetiklenebilir. Bunlara ek olarak soğuk algınlığı veya grip geçiren kişilerde de çeşitli kulak ağrılarının görülmesi yaygın bir durumdur. 

Kulak Hastalıkları Belirtileri Nelerdir?

Kulak hastalıklarının belirtileri arasında en sık görülen belirti kulakta çınlama, iç kulak ağrısı ve kulak kiridir. Birçok sinsi hastalığın aksine kulak hastalıklarının belirtileri çoğu durumda hastalık ilerlemeden ortaya çıkar. İlk belirti genellikle kulakta rahatsız edici bir ağrı şeklinde kendi
sini gösterir. Bu belirtiler tedavi edilmeden ilerlediğinde veya tedavi edilse bile tedavi yetersiz geldiğinde bu ağrılar iltihaba dönüşebilir ve kulaktan sıvı akabilir. Bununla birlikte kişide günden güne artan işitme sorunları ve bir kulağın daha az duyması gibi sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Dengede durmada güçlük, baş dönmesi ve kulak tıkanıklığı gibi belirtiler de kesinlikle ciddiye alınması gereken belirtiler olarak göze çarpmaktadır.

İletişim Bilgilerim


WHATSAPP HATTI

Bu sayfadaki bilgiler kişiseden kişiye farklılık göstermektedir.
Kenan Selçuk TUNCAY
Kenan Selçuk TUNCAY
Kulak Burun Boğaz Uzmanı

Kategoriler
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

Tükrük Bezi Tümörleri

Tükrük Bezi Tümörü Nedir?

Bütün iyi huylu tükürük bezi tümörlerinin günümüzdeki tek tedavisi, ameliyatla çıkartılmasıdır. Tümörün tedavisinde yapılacak olan ameliyat, tümörün tükürük bezlerindeki, ağız, yutak içindeki veya boyundaki yerleşimine göre değişiklik gösterecektir.

Örnekler ile anlatmak gerekirse;

Parotis bezi yüzeyel lobu içerisine yerleşmiş Pleomorfik Adenom ya da Warthin Tümörü’nün tedavisi tümörün etrafındaki sağlıklı parotis bezi yüzeyel kısmı dokuları ile birlikte çıkartılmasıdır.

Parotis bezi derin lob içerisine yerleşmiş bir tümörde yapılması gereken önce bezin yüzeyel lobunu çıkarmak, yüz sinirini ve dallarını ortaya koymak, sonra da bunlara zarar vermeden bu yapıların derininde kalan tümörü çıkartmaktır.

Parafarengeal bölgeye yerleşmiş bir iyi huylu tümör tedavisinde de yapılması gereken boyundan bir kesi ile o bölgeye ulaşmak ve tümörün tamamını çıkartmaktır.

Submandibular tükürük bezinden kaynaklanan pleomorfik adenom tümörünün tedavisi, o tükürük bezinin, tümörle birlikte tamamiyle çıkartılmasıdır. Yani submandibular tükürük bezi söz konusu olduğunda tümörle birlikte çoğu kez o bezin tamamı çıkartılır.

Damağa yerleşmiş bir pleomorfik adenom tümörü, tümör etrafında bir miktar sağlıklı doku ile birlikte tamamiyle çıkartılarak tedavi edilir.

Tümör tamamen çıkartılmışsa ve patoloji inceleme sonucu tümörün iyi huylu bir tümör olduğunu gösteriyorsa, başka bir tedaviye ihtiyaç kalmayacaktır. Yani, radyoterapi, kemoterapi gibi yöntemlerin, iyi huylu tümörlerin tedavisinde pek yeri yoktur.

Kenan Selçuk TUNCAY

İletişim Bilgilerim


WHATSAPP HATTI

Bu sayfadaki bilgiler kişiseden kişiye farklılık göstermektedir.
Kenan Selçuk TUNCAY
Kenan Selçuk TUNCAY
Kulak Burun Boğaz Uzmanı

Kategoriler
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

Baş Boyun Kitleleri

Baş Boyun Kitlesi Nedir?

Boyun kitlelerinin ayırıcı tanısı çok geniş bir hastalıklar spektrumunun tanısı ve tedavisi konusunda detaylı bir bilgi sahibi olmayı gerektirir. Boyunda kitle ile başvuran hastalara tanısal yaklaşımda amaç mümkün olduğu kadar çabuk ve doğru bir tanıya ulaşmak ve bunu yaparken de hastaya zarar vermemektir.

Ülkemizde ne yazık ki boyun kitlelerine yaklaşım konusunda birçok yanlış uygulamalar vardır. Bu hastalar KBB hekimlerine genellikle metastatik yassı epitel hücreli karsinoma tanılı bir biopsi raporu ile başvururlar. Yurtdışında çok uzun yıllar önce terkedilen ‘boyun kitlesinden hemen biopsi alma’ alışkanlığı maalesef ülkemizde halen çok yaygındır. Gene çok sık yapılan bir başka yanlış, boyunda kitle ile başvuran hastalara haftalar süren antibiyoterapiler verilmesi, aradan birkaç ay geçtikten sonra kitlenin kaybolmaması ve sıklıkla da büyümesi üzerine (neredeyse iş işten geçtikten sonra) hastanın KBB hekimine refere edilmesidir.

Oysa boyunda kitle yakınması ile başvuran hastalar ilk olarak KBB hekimine refere edilmeli, bu hastaların ayrıntılı baş-boyun muayenesi, ileri tetkikleri, İİAB ve gerekirse açık biopsileri tamamlandıktan sonra, başka disiplinleri ilgilendiren bir hastalıkları varsa, KBB hekimi tarafından yönlendirilmeleri yapılmalıdır. Bu yaklaşımın gerekliliği şu nedenlere dayanır:

  • Yalnızca boyunda kitle yakınması olan 40 yaşın üzerindeki geç erişkin hastalarda oldukça önemli bir oranda primer bir baş-boyun tümörü vardır. 1944 yılında Martin ve Morfit tarafından yapılan bir çalışmada, hiç araştırma yapılmadan direkt lenf nodu biopsisi yapılan ve servikal karsinom tanısı konan 218 hastanın %65’inde biopsi anında baş-boyunda aşikar bir primer tümörün mevcut olduğu saptanmıştır. 1952 yılında Martin ve Romieu tarafından yapılan bir araştırmada, 1300 hastalık bir primer baş-boyun tümörlü grupta %12.4 hastanın başvuru yakınmasının asemptomatik boyun kitlesi olduğu saptanmıştır. 1970 yılında Lee ve Helmus tarafından yapılan başka bir çalışmada boyun kitlesi ile başvuran 40 yaşın üzerinde 163 hastanın biopsi sonuçlarının %29.4 oranında metastatik karsinoma, %21.4 oranında lenfoma olarak rapor edildiği belirtilmiştir. Bu sonuçlar “geç erişkinlerde boyunda asimetrik lenf nodu büyümesi aksi ispat edilene kadar metastatik kabul edilmelidir” gerçeğini doğrulamaktadır.
  • Ayrıntılı araştırma yapılmadan lenf nodu biopsisinin yapılması, metastatik karsinom varlığı durumunda hastanın prognozunu olumsuz yönde etkilemektedir. Bu hastalarda, uygun tedavi yapılsa bile, lokal rekürrens ve uzak metastaz gelişme riski, hiç biopsi alınmamış hastalara göre neredeyse iki kat daha fazladır. Biopsi insizyonu tümör ile kontamine olabilir veya tümör çevre yumuşak dokulara yayılabilir. Biopsinin boyundaki lenfatik dolaşımı bozduğu lenfosintigrafi ile gösterilmiştir. Eğer uygun bir yerden yapılmazsa biopsi insizyonu daha sonra gerekebilecek boyun disseksiyonunu teknik olarak güçleştirebilmektedir. Ayrıca yara enfeksiyonu, yara nekrozu gibi muhtemel problemler de gerekli tedavinin başlamasını geciktirmektedir.
  • Biopsi alındıktan sonra şişlik kaybolduğundan hasta iyileştiğine inanabilir ve tedaviyi reddedebilir.
  • Tüm bunlar hastanın ilk başvuru yerinin neden KBB hekimi olması gerektiğini açıklamaktadır. Ancak bu yolla doğru, çabuk ve en düşük morbidite ile hasta yaklaşımı sağlanır.

Kenan Selçuk TUNCAY

İletişim Bilgilerim


WHATSAPP HATTI

Kategoriler


Kulak Burun Boğaz Hastalıkları


Estetik Uygulamaları


Ear Nose Throat Diseases


Aesthetic Applications

Uzmanlıklarımız

Bu sayfadaki bilgiler kişiseden kişiye farklılık göstermektedir.
Kenan Selçuk TUNCAY
Kenan Selçuk TUNCAY
Kulak Burun Boğaz Uzmanı

Kategoriler
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

Çocuk Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

Çocuk Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Nedir?

Çocuklarımız hastalandığı zaman adeta anne ve babalar için hayat duruyor. Onların sağlıklı bir şekilde büyümeleri ve gelişmeleri için her türlü tedbiri ebeveynler alsa da bazı durumlarda hastalık kapıyı ansızın çalıyor.

Geniz eti, bademcik problemleri, orta kulak iltihapları çocuklarda en sık görülen kulak burun boğaz şikâyetlerinin başında geliyor. Bu hastalıklar çocuklarda sık bir periyotta görülmeye başlayınca, çocuklarda gelişme geriliği hatta işitme kayıplarına kadar yol açan rahatsızlıklar gerçekleşmektedir.

KULAKTA SIVI BİRİKMESİ BELİRTİLERİ NELERDİR?

Kulakta sıvı toplanması, tıp dilinde Efüzyonlu Otit olarak adlandırılan, ağrı-ateş olmaksızın kulak zarının arkasında, orta kulakta sıvı birikmesiyle ortaya çıkan bir hastalıktır. En önemli belirtisi işitme kaybıdır. Ağrı-ateş gibi diğer belirtiler ve bulgular olmadığı  için tanıyı koyabilmek için dikkatli olmak gerekir. Çocuğun televizyon izlerken sesi çok açmaya başlaması, çocuğu çağırırken yükses sesle çağırmak gerekmesi ya da dersleri çok iyiyken okul başarısında meydana gelen düşme kulakta sıvı toplanmasıyla ortaya çıkan işitme kaybına ilişkin ipuçları olabilir.

KULAKTA SIVI TOPLANMASI NASIL MEYDANA GELMEKTEDİR?

Çocuklar orta kulak iltihaplarına meyillidir. Orta kulak östaki  borusu ile genize açılmaktadır. Bu yapının görevi orta kulağın havalanmasını ve drenajını sağlamaktadır. Östaki borusu çocuklarda erişkinlere göre daha kısa ve düz seyreder. Bu sebeple boğazdan iltihabı kulağa taşıması daha kolay olmaktadır. Bu sebeple viral enfeksiyonların çocuklarda kulağa geçmesi daha sık görülmektedir.

Çocukların öğrenim çağında yaşıtlarından geri bırakmamak için işitme konusunda ebevynlerin takibi ve gözlemi oldukça önemlidir. Gerektiğinde, geç kalınmadan muhakkak doktora başvurulması önemlidir.

  • Tedavi Süreci

Çocuğunuza seslendiğiniz zaman göz kontağı kurmadığınız sürece cevap alamıyor musunuz? Televizyonun sesini çok mu açıyor? Bunların dışında yıl içerisinde sıklıkla üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren, uykuda ağzı açık uyuyan çocuklarda kulakta sıvı birikmesi oldulça sık karşılaşılan bir durumdur. Peki tedavi süreci nasıl planlanmalıdır? Tedavi planlaması yapılırken alerji yönünden değerlendirilmesi ve  gerekiyorsa ilgili testlerinin yapılması atlanmamalıdır.

Orta kulakta sıvı birikmesi erken dönemde teşhis edildiği zaman ilaç desteği ile tedavi edilebilen bir durumdur. Ancak östaki borusunun tıkanmasına yol açabilen geniz eti büyümesi ve bademcik büyüklüğü durumlarında ilaç tedavisi sonuç vermediği durumlarda cerrahi tedaviye başvurmak gerekebilir.

Erken teşhis ile kulak zarına tüp takılması sorunu büyümeden kolaylıkla çözmektedir. Kulak zarına konulan tüp, orta kulak ile dış  ortam arasındaki basıncın dengelenmesini sağlar ve geçici bir süreliğine görevini yeterli yapamayan östaki borusunun işlevini görür. Kulaktaki negatif basınç ortadan kalkınca orta kulaktaki enfeksiyon düzelir, hücreler normal işlevini yapmaya başlar. Konulan tüp zaman içinde kulak zarından kendisi çıkmakta ve bu süre zarfında da orta kulaktaki sorun büyük oranda tedavi olmakta çocuk normal işitmesine ve sağlam kulak zarına sahip olmaktadır.

BADEMCİK İLTİHABİ (TONSİLLİT)

Bademciklerin en önemli görevi solunum yoluyla boğaza kadar gelen mikropları filtrelemektir. Ancak bazen bademciklerin kendisi enfekte olur ve iltihaplanan bademcikler şişer. Tıpta “tonsilit” adı verilen bademcik iltihabı özellikle çocuklar arasında sık görülen bir rahatsızlıktır. Bademciklerin şişmesine neden olan enfeksiyon boyun ağrısı, ateş ve baş ağrısına yol açabilir.

Bu Belirtiler Varsa Çocuğunuz Bademcik Enfeksiyonu Geçiriyor Olabilir!

  • Bademcikler üzerinde kızarıklık
  • Hafif ateş
  • Boğaz ağrısı
  • Yutma zorluğu
  • Burun akıntısı
  • Öksürük
  • Geniz akıntısı ön planda görülürken

Bakteriyel Enfeksiyonlarda;

  • -38-39 °C’nin üzerinde ateş
  • Boğaz ağrısı
  • Yutma zorluğu
  • Bulantı, kusma
  • Bazen karın ağrısı
  • Kulağa vuran ağrı
  • Eklem ağrıları
  • Boyunda ağrılı beze (lenfadenopati) gibi bulgular görülebilir.

Bademcik şişmesiyle birlikte yüksek ateş, titreme, kulaklara vuran ağrı, boyun bölgesinde bulunan lenf bezlerinde şişme, çocuklarda karın ağrısı, kusma görülüyorsa bu durum doktor tedavisi gerektirir. Bademcik iltihabı tedavisi için doktorunuz hastalığın şiddetine ve etkilediği alana göre antibiyotik önerebilir. Bademcikler sık sık iltihaplanıyor, nefes alıp vermeyi zorlaştıracak kadar büyüdüyse, yemek yerken yutmayı engelliyorsa, bademciklerde yaşanan sorunlar geniz eti sorunlarıyla birlikte görülüyorsa cerrahi bir operasyon gerektirebilir.

İletişim Bilgilerim


WHATSAPP HATTI

Kategoriler


Yüz Gençleştirme


Kulak Burun Boğaz Hastalıkları


Facial Rejuvenation


Ear Nose Throat Diseases

Uzmanlıklarımız

Bu sayfadaki bilgiler kişiseden kişiye farklılık göstermektedir.
Kenan Selçuk TUNCAY
Kenan Selçuk TUNCAY
Kulak Burun Boğaz Uzmanı

Kategoriler
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

Uyku Apnesi ve Hormala Cerrahisi

Uyku Apnesi ve Hormala Cerrahisi

Horlama, hava yolunda darlık oluştuğu durumlarda ortaya çıkan gürültü biçimindeki sestir. Erişkin insanların %45 i zaman zaman % 25 i sürekli horlar. Horlama erkeklerde ve şişman kişilerde daha sık olmakla beraber her insanda görülebilir .Yaşla birlikte horlama sıklığı artar.

NEDEN HORLARIZ?

Dil kökü,küçük dil,yumuşak damak ve bademciklerin geniz bölgesi ile birleştiği bölge kendiliğinden daralabilen bir bölgedir. Uykusırasında bu bölgedeki kasların gevşemesi ile hava geçiş alanı daralmakta ve geçen hava gevşek dokularda titreşim oluşturarak horlamaya neden olmaktadır. Şişman insanlarda kalın ve yağlı boyun dokusu,çocuklarda ise büyük bademcik ve geniz eti en sık rastlanan horlama nedenlerindendir. Burun tıkanıklığı olan kişiler havayı almak için genizde aşırı vakum yaratır. Bu vakum boğazda büzüşebilen dokuları hava yoluna doğru çeker, böylece burun açık iken horlamayan kişide horlama görülmeye başlar.Burun tıkanıklığı yapan deviasyon problemleri,burun eti büyümesi,polipler horlama yapabilirler. Yumuşak damak küçük dilin uzun olması veya oluşan sarkmalar hava yolunu daraltarak horlamaya neden olur. Uyku sırasında dil ve boğaz kaslarında gevşeme meydana gelir. Gevşek kaslar özellikle sırt üstü yatınca dilin boğaz arkasına kaçamasına engel olamaz. Alkol ya da sakinleştirici ilaç alımı bu kas gevşemisini, dolayısıyla horlamayı arttırır.

NEDEN ERKEKLER DAHA ÇOK HORLAR?

Bunun nedeni, yağlanmanın kadınlarda esas olarak kalça bölgesinde, erkeklerde ise boyun ve karın çevresinde yoğunlaşmasıdır. Özellikle kilolu erkeklerde bu durum, yatarken (bilhassa sırtüstü pozisyonda) karın kitlesinin diyaframa baskısıyla göğüs içi basıncını arttırır; dilin de arkaya kayması ve uyku ile birlikte yutak çevresindeki yumuşak dokuların ve kasların gevşemesiyle horlamayı doğuracak şartlar ortaya çıkmış olur. Kadınların kas yapısındaki farklılıkların da horlamayı azalttığı düşünülüyor. Menopozdan sonra hormonal değişiklikler sonucu kadınların kas yapısı da erkeklerinkine benzemeğe başladığından, belirli bir yaştan sonra onların da horlama oranı erkeklere yaklaşır, hatta eşitlenir.

HORLAMA BİR SORUN MUDUR?

Kesintisiz, yani solunum düzensizliğinin eşlik etmediği horlamaya basit horlama diyoruz. Horlamanın nefes durmaları ve uykuda bölünme oluşturmuyorsa hastaya herhangi bir zarar vermediği düşünülmekteydi. Ancak son zamanlarda yapılan araştırmalar, uykuda solunumla ilgili düzensizlikler (örneğin solunum durmaları) olmasa bile, basit horlamanın, gece boyunca solunum için harcanan güç dolayısıyla vücutta yorgunluğa, buna bağlı olarak da gündüz halsizlik ve uykululuğa neden olabildiğini gösteriyor. Burada, gürültüden dolayı çevrenin, özellikle de eşin rahatsız olması ve uykusunun bölünmesi söz konusudur. Zaten basit horlaması olan kişiler, daha çok yakınlarının ısrarı dolayısıyla hekime başvururlar. Horlamabazılarınca önemsiz ve basit bir durum olarak kabul edilebilir: Ancak, bazen bütün bir ev halkını huzursuz eden bir sorun haline de gelebilir. Yaşam kalitesine olumsuz etkisi olduğu kesindir. Ailenin diğer bireyleri için uykusuz gecelerin sorumlusu tutulur. Horlayan kişi tatil ve iş gezilerinde istenilmeyen oda arkadaşı olur. Horlayan kişinin tıbbi olarakta birçok sorunla karşılaşması olasıdır. Kişinin kendine verdiği zarar daha büyüktür. Dinlenilmeden geçirilen geceler vardır. Aşırı horlayan kişilerde yüksek tansiyon horlamayan kişilere göre daha sık görülür.

HORLAMA TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?

Horlamanın bir çok tipi tedavi edilebilir.Alınacak bazı tedbirlerle basit horlamada iyileşmeler sağlanabilir. Erişkin horlayan kişiler için aşağıda sıralanan önerilere uyulmalıdır. İdeal vücut kilosuna ulaşılmaya çalışılmalı İyi bir adele tonusu kazanmak için sportif bir yaşam biçimi seçilmeli. Horlayan kişiler uyku ilaçları, sakinleştirici ve antihistaminik denilen alerji ilaçlarını uykudan önce almamalı. Uykudan 4 saat önce alkol almaktan sakınmalı. Uykudan 3 saat önce ağır yemekten sakınmalı. Aşırı yorgunluktan sakınmalı. Uykuda sırt üstü yatmak yerine yana yatmak tercih edilmeli. Eski bir öneri olarak pijama sırtına tenis topu dikmek hala faydalı bir metot dur. Böylelikle sırt üstü uyumaya engel olunur. Evde horlamayan kişilerin sizden önce uykuya geçmeleri için onlara süre tanıyın. Kilo fazlalığının horlamanın en önemli nedenlerinden biri olduğu bilinmektedir. Kilo fazlası olup zayıflayan hastaların %80’inde horlamanın önemli derecede azaldığı veya tamamen ortadan kalktığı görülmüştür.

TIKAYICI UYKU-APNE SENDROMU (TUAS) NEDİR?

 “Apne” nefes durması demektir. TUAS, uykunun başlamasıyla birlikte yumuşak dokuların gevşemesi ve nefes alma sırasında oluşan negatif basınç dolayısıyla solunum yolunun tıkanması, böylece ağız ve burundan hava girişinin en az 10 saniye süreyle engellenmesi ve bu sırada vücudun solunum için aşırı çaba göstermesiyle karakterize ciddi bir hastalıktır. Nefes durmaları gece boyunca sık olarak (bazen yüzlerce kez) tekrarlar, her biri ortalama 20-40 saniye sürelidir, şiddetli olgularda bu süre iki dakikadan fazla olabilir! Nefes durmaları sırasında kandaki oksijen miktarı önemli ölçüde azalır, dolayısıyla kalp, beyin ve diğer organlara yeterli oksijen ulaşamaz.

TUAS NASIL TANIYABİLİRİM BELİRTİLERİ NELERDİR? HASTALIĞI NASIL FARKEDEBİLİRİM?

Solunum problemleri uykuda oluştuğu için hastanın kendisi durumdan haberdar değildir. Durumu hemen daima hastanın eşi veya yakınları farkeder. En belirgin bulgu horlamadır. Hastaların hemen tamamı çok şiddetli biçimde horlarlar. Hasta düzenli şekilde horlarken aniden sesi kesilir. Hastanın yakınları, önce bu durumun farkına varırlar. Nefes durması sırasında karın ve göğüs hareketleri devam eder. Bu yüzden hava girişinin durduğunu, dışarıdan izleyen birinin ilk anda anlaması zordur. Yukarıdaki tıkanıklığı yenmek için diyafram gittikçe daha fazla kasılır, karın ve göğüs hareketlerinin genliği artar ve bir noktadan sonra bu artmış solunum eforuyla tıkanıklık yenilince hasta öncekinden daha şiddetli bir ses çıkararak (adeta kükrer gibi) tekrar solumaya başlar. Hastalığın ilk ve en belirgin semptomu gündüz aşırı uykululuk halidir. Diğer belirtiler ise; Sabah şiddetli ağız kuruluğu ile uyanma Sabah başağrıları Eskiye oranla daha sinirli ve daha tahammülsüz olma Anksiyete Konsantrasyonu sürdürmede güçlük Çocuklarda okul başarısının düşmesi Unutkanlık Eskiden olmadığı halde gece bir veya daha fazla kez tuvalete kalkma Yine eskiye oranla belirginleşen ve iklim şartlarıyla açıklanamayan gece terlemeleri Cinsel istekte azalma, (erkekte) iktidarsızlık. Tıkayıcı Uyku-Apne Sendromu (TUAS) Tanısı Nasıl Konur? TUAS teşhisi, bir uyku çalışması ile koyulur. Bir gece boyunca uyku odasında polisomnografi cihazına bağlı olarak uyuyan hastanın uykuya ait tüm kayıtları alınarak değerlendirilir.Tedavi planı ise her hastanın belirtileri, uyku çalışması sonuçları ve muayene bulgularına göre düzenlenir. Tıkayıcı Uyku-Apne Sendromu (TUAS) Tedavisi Nasıl Yapılır? Tedavi alerji veya enfeksiyon tedavisi gibi daha basit yada bademcik geniz eti veya burun bozukluklarının cerrahi tedavisini gerektirir biçimdedir. Boğazdaki hareketli dokuların sabitleştirilmesi ve hava yolunun daha genişletilmesini sağlayan horlama ameliyatlarından başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Bu ameliyatlara uvulopalatofarengoplasti ameliyatı (UPPP) adı verilmektedir. Hasta için bademcikameliya
tından çok farklı his vermez. Lazerin kullanıldığı Laser-assisted uvulopalatoplasti (LAUP) lokal anestezi ile yapılabilen bir başka ameliyattır. Genel durumu ameliyata uygun olmayan, başka bir hastalığından dolayı ameliyat olamayan yada cerrahiden fayda göremeyecek kadar ileri hastalarda CPAP veya BPAP denilen pozitif basınçlı bir ağız-burun maskesi kullanılmaktadır.

İletişim Bilgilerim


WHATSAPP HATTI

Kategoriler


Estetik Uygulamaları


Aesthetic Applications

Uzmanlıklarımız

Bu sayfadaki bilgiler kişiseden kişiye farklılık göstermektedir.
Kenan Selçuk TUNCAY
Kenan Selçuk TUNCAY
Kulak Burun Boğaz Uzmanı

Kategoriler
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

Endoskopik Sinüs Cerrahisi

Endoskopik Sinüs Cerrahisi Nedir?

ESC sırasında dışarıdan herhangi bir kesi yapılmadan burun deliklerinde yerleştirilen ve cerrahi sahanın detaylı görüntüsünü sağlayan endoskoplarının yanından kullanılan bazı aletler yardımı ile sinüslerdeki patolojilere müdahale edilmektedir.

ESC günümüzde kronik sinüs iltihapları başta olma üzere, sinüs tümörleri, ön kafa kaidesi yaralanmaları, travmaya bağlı göz çukuru hasarları, beyin omurilik sıvısı (BOS) kaçakları ve görme siniri basısı gibi durumların tedavisinde güncel tedavi seçeneği olarak en fazla sayıda yapılan cerrahilerden birisidir. Aynı zamanda minimal cerrahi travma yaratma avantajı nedeni ile göz yaşı kesesi drenaj ameliyatlarında (Dakriosistorinostomi) ve hipofiz bezi tümörlerinin cerrahi tedavisinde (Endoskopik hipofizektomi) giderek artan oranlarda tercih edilmektedir.

Burun çevresindeki sinüslerin bulunduğu bölgelerin dar, anatominin karmaşık olması ve beyin, gözler, görme sinirleri, gözyaşı kanalları, şah damarları gibi önemli organ komşulukları endoskopik sinüs ameliyatlarında eğitim ve tecrübe yanında düşük hata payı ile yüksek teknik beceriyi gerekli kılmaktadır.

Kronik sinüs hastalıklarında uygulanan endoskopik ameliyatlarda başlıca;

  • İltihaplı dokuların/poliplerin temizlenmesi
  • Sinüsleri burna bağlayan boşalma kanallarının açılarak genişletilmesi
  • Konka bülloza, birden fazla sinüs boşalma deliği (aksesuar ostium), anormal mukoza temas bölgeleri gibi anatomik problemlerin düzeltilmesi işlemleri yapılmaktadır.

Endoskopik sinüs cerrahisi sırasında özellikle navigasyon, balon, microdebrider gibi ileri teknolojik cihazların kullanıldığı ameliyatlarda hasta ve cerrahın konforu açısından genel anestezi tercih edilmektedir.

Cerrahi süresi patolojinin yaygınlık derecesine ve aynı ameliyatta yapılacak burun içi eğikliği düzeltilmesi, estetik burun cerrahisi, burun eti küçültülmesi, anatomik varyasyonların düzeltilmesi gibi ek müdahalelerin olup olmamasına göre değişmektedir. Tek bir sinüse müdahale 15 dakika civarında sürerken tüm sinüsleri tutan patolojinin temizlenmesi iki saati geçebilmektedir.

Nadir durumlar dışında sinüs cerrahisi sonrasında burun içerisine tampon konulmamakta, hastalar burundan rahat nefes alabilmektedirler.

Ameliyat sonunda, orta burun etinin altındaki ameliyat bölgesine, kanamayı ve iyileşme sırasında oluşabilecek doku yapışmalarını engellemek amacı ile yerleştirilen özel tamponlar ve çeşitli materyaller burun solunumunu olumsuz etkilememektedir.    

Endoskopik Sinüs Ameliyatı Sonrası

Ameliyat sonrasında ciddi bir tıkanıklık ya da ağrı şikayeti olmamakta, basit ağrı kesiciler genellikle yeterli olmaktadır. Hastaların ameliyat günü hastanede kalması önerilmekle beraber ameliyatın içeriğine göre aynı gün taburculuk ta mümkün olabilmektedir.

Ameliyat sonrasında antibiyotik tedavisine en az 10 gün devam etmek önerilmektedir, gerek görülen durumlarda bu süre uzatılmakta ya da ek ilaçlar eklenebilmektedir. 

Ameliyat sonrasında burnu mekanik olarak temizleyip mukozayı nemlendiren, genellikle steril tuzlu su içeren spreyler kabuklanmalar geçene kadar kullanılmalıdır  

Alerjik ve polipli hastalarda ameliyat sonrasında kortizon içeren spreylere ve polip oluşumunu riskini azaltan ilaçlara başlanmaktadır. Alerjik mantar sinüziti düşünülen hastalara ameliyat sonrasında ağız yolu ile mantar tedavisi de önerilmektedir.

Endoskopik sinüs ameliyatları sonrasında  3-4 kez pansuman yapılmaktadır. Birinci haftanın sonunda ilk detaylı pansuman sırasında burun ve sinüs drenaj kanallarında oluşan kabuklar temizlenmekte, sinüs içine yapışmayı önleyici materyaller konulmuşsa bunlar alınmakta, enfeksiyon kontrolü yapılmaktadır. İlk pansumanın gerektiği gibi yapılması ameliyatın başarısı yönünden oldukça önemlidir. Hastaların yapılan ameliyatın boyutuna göre iyileşme tamamlanana kadar 7-10 günlük aralarla kontrollere gelmeleri gerekmektedir.

ESC de bazı özel durumlarda ameliyatın zorluk derecesi ile beraber başarısızlık veya komplikasyon ihtimali artmaktadır. Bu özel durumlar;

  • Ameliyat sırasında dokularda aşırı kanama olması
  • Sinüslerde ileri derecede iltihap olması
  • Özellikle damarsal içeriği fazla olan tümörlerin ameliyatları
  • Hipertansiyon
  • Pıhtılaşma bozuklukları (Kanama diatezleri) / Aspirin kullanımı
  • Anatominin önceki ameliyat / travma nedeni ile değişmiş olması
  • Önceki ameliyatlara bağlı sert iyileşme dokusu oluşmuş olması
  • Normal anatomiyi değiştiren yaygın polipler
  • Paranazal sinüs içi / dışı tümörler
  • Anatomik değişiklikler (varyasyonlar)
  • Arka etmoid, sfenoid, frontal sinüslere yönelik ameliyatlar olarak sayılabilir.

Endoskopik sinüs ameliyatları sırasında ya da sonrasında karşılaşılan bazı minör ve majör komplikasyonlar mevcuttur. Bunlar içinde en önemli olanları

  • Aktif kanama
  • İntraorbital (göz içi) kanama
  • Karotis (şah damarı) yırtılması
  • Orbita (göz çukuru) travması
  • Endoftalmi (gözün geriye yer değiştirmesi)
  • Gözde hareket bozukluğu ve çift görme (diplopi)
  • Nazolakrimal kanal (gözyaşı kanalı) travması
  • Beyin omurilik sıvısı kaçağı
  • Kafa içi komplikasyonlar
    • Apse
    • Menenjit
    • Beyin içine hava kaçması (Pnömosefali)
    • Hipofiz bezi hasarı olarak sıralanabilir.

İletişim Bilgilerim


WHATSAPP HATTI

Kategoriler


Estetik Uygulamaları


Aesthetic Applications

Uzmanlıklarımız

Bu sayfadaki bilgiler kişiseden kişiye farklılık göstermektedir.
Kenan Selçuk TUNCAY
Kenan Selçuk TUNCAY
Kulak Burun Boğaz Uzmanı

Kategoriler
Kulak Burun Boğaz Hastalıkları

Allerjik Rinit

Allerjik Rinit Nedir?

Vücuttaki bağışıklık sisteminin herhangi bir yabancı maddeye tepki vermesiyle alerji semptomları ortaya çıkar. Bağışıklık sistemimiz alerjenin bulunduğu yere antikor iletir ve bu şekilde vücudumuzu korumayı amaçlar. Alerjenler ve bağışıklık sisteminin gönderdiği antikorlar arasındaki bu mücadele, çeşitli kimyasal maddelerin kana salınmasına yol açmakta; kana salınan bu kimyasal maddeler de alerjik hastalık semptomlarına neden olmaktadır. Halk arasında saman nezlesi olarak da bilinen alerjik rinit; bağışıklık sisteminin soluk alma yoluyla vücuda alınan maddelere aşırı tepki vermesiyle gelişen alerjik bir reaksiyon olarak tanımlanır. Özellikle de bahar aylarının gelmesiyle birlikte görülme sıklığı artan alerjik rinit (saman nezlesi), her geçen gün daha da fazla insanı etkilemektedir. 

Alerjik Rinit Tipleri Nelerdir?

İki tip alerjik rinit mevcuttur. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz

  1. Mevsimsel Alerjik Rinit 

  2. Yıl Boyunca Ortaya Çıkan Uzun Süreli Alerjik Rinit

Alerjik Rinit Belirtileri Nelerdir?

Alerjik rinit belirtileri nezle ile benzerlik gösterir. Ancak nezlenin asıl kaynağı bir virüsken, alerjik rinit rahatsızlığının ortaya çıkma sebebi virüs değildir. Alerjik rinit oldukça sık görülen bir alerjik reaksiyon olmakla beraber, bilhassa mevsimsel alerjik rinitin çocuklar ve ergenlerde görülme sıklığı daha fazladır. Alerjik rinit rahatsızlığından muzdarip hastaların çoğunda 20 yaşından önce belirtiler görülmektedir. Erken erişkinlik döneminde değişmeyen belirtiler, orta yaş ve sonrasında düzelmeye başlar. 

Pek çok semptoma yol açan alerjik rinit belirtileri ve bulgularını ise şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Hapşırma,

  • Burun tıkanıklığı,

  • Burun akıntısı,

  • Geniz akıntısı,

  • Kaşıntılı ve sulu gözler,

  • Göz kapaklarında şişme,

  • Ağız, boğaz, kulaklar ve yüzde kaşıntı

  • Boğaz ağrısı

  • Kuru öksürük

  • Baş ağrısı

  • Gözlerin altında oluşan koyu halkalar

  • Yüz ağrısı yahut basınç hissi

  • Duyma, tat ve koku almada kısmen kayıp

  • Yorgunluk ve halsizlik

Bu belirtilerin şiddeti kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Ayrıca alerjik rinit rahatsızlığından muzdarip birçok kişide astım rahatsızlığı da görülmektedir.

Alerjik Rinit Nedenleri Nelerdir?

Virüs ve bakteri gibi zararlı maddelerle savaşma konusunda son derece öne çıkan bağışıklık sistemi; polen, hayvan tüyleri, küf gibi bazı maddelere zararsız olsalar dahi aşırı tepki verebilmektedir. Ortaya çıkan bu reaksiyona ‘’alerjik reaksiyon’’ adı verilir. 

Mevsimsel alerjik rinit genellikle havada uçuşan ağaç, çayır ve ot polenlerinden kaynaklanırken; yaşadığınız bölgede bulunan polenler, rahatsızlığın gelişimini ve şiddetini belirleyici faktör olarak öne çıkar. Taşınan bazı insanların şikâyetlerden kurtulması veya şikâyetlerinin artması da bu nedenledir. Son olarak, kuru ve rüzgârlı havalarda polen miktarları daha yoğun olması sebebiyle mevsimsel alerjik rinit belirtilerinde de artış görülebilmektedir.

Uzun süreli (yıllık) alerjik rinit ise şu faktörlerle tetiklenebilir:

  • Toz ve ev eşyaları

  • Hamam böcekleri

  • Duman

  • Küfler

  • Sis

Alerjik Rinit Risk Faktörleri Nelerdir?

Alerjik rinit (saman nezlesi) adı verilen alerjik reaksiyonu tetikleyen bazı risk etmenleri mevcuttur. Bu risk faktörlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Aile üyelerinde geçmiş alerji öyküsü.

  • Bireyde gıda alerjileri ya da diğer alerjilerin (egzama gibi) bulunması,

  • Pasif içici olarak sigara dumanına maruz kalma.

Alerjik Rinit Kimlerde Görülür?

Herhangi bir yaş grubunda ortaya çıkabilen alerjik rinit, en yaygın olarak 18-25 yaş döneminde görülür. Aynı zamanda yeni doğan bebeklerde ve bebeklik döneminin hemen sonrasında da görülebilmesi mümkündür. Çevresel şartların bozulmasıyla beraber alerjik rinit görülme olasılığı artmış, yaş sınırı da ortadan kalkmıştır. Alerjik rinit, günümüzdeki çocuklar ve yetişkinlerin yaklaşık %20’sini etkilemektedir. 

Alerjik Rinit Tanı Yöntemleri Nelerdir?

Alerjik rinitin teşhis edilmesi için doktor tarafından aile üyeleriniz ve kişisel alerji öykünüze dair sorular sorulur. Zira alerjik rinit söz konusu olduğunda hastanın ve aile üyelerinin durumu son derece önemlidir. Bu aşamada sorulabilecek bazı soruları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Semptomların sık görüldüğü bir zaman dilimi var mı? Yani, şikâyetleriniz günün veya mevsimin belli bir zamanına bağlı olarak değişkenlik gösteriyor mu?

  • Evcil hayvanınız var mı?

  • Diyetiniz ve beslenme alışkanlığınızda herhangi bir değişiklik yaptınız mı?

  • Kullandığınız herhangi bir ilaç var mı?

Bu aşamanın ardından fizik muayene yapılabilir ve neye alerjiniz olduğunu tespit edebilmek için cilt testi tavsiye edilebilir. Bu testlere örnek olarak verebileceğimiz deri prick testi ile bazı alerjenler az bir miktarda cilde uygulanır. Bu uygulama iğne veya çizik yardımıyla gerçekleşir. Bireyin herhangi bir alerjisi olduğu takdirde, testin yapıldığı alan şiş ve kırmızı olacaktır. Bazı durumlarda da hangi alerjik maddelere tepki verildiğini bulabilmek için kan testine başvurulabilir. 

Alerjik Rinit Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Şayet alerjik rinit rahatsızlığından muzdaripseniz ve alerjik rinite neden olan tetikleyiciler doktorunuz tarafından tespit edilmişse, bu tetikleyicilerden uzak durmak ve önlem almak tedavinin ilk ayağını oluşturmaktadır. Bunun haricinde, alerjik rinit tedavi sürecinde ilaç tedavisi ve aşı tedavisi olmak üzere iki yöntem öne çıkmaktadır. 

Alerjik Rinit İlaç Tedavisi

Alerjik rinit tedavisinde antihistaminler, kortizonlu spreyler (kortikosteroid) ve tuzlu su kullanılabilir. Burunda tıkanıklık fazl
a olduğu takdirde, ilk etapta dekonjestanlar kısa süreli kullanılabilir. Burunda çok fazla akıntı olduğu takdirde ise ipratropium burun spreyleri yarar sağlayabilir. Ayrıca alerjik reaksiyona bağlı olarak ortaya çıkan burun tıkanıklığı tedavisinde kortizonlu spreylerin son derece etkili olduğu bilinmektedir.

İlaç tedavisi, alerjik rinit tedavisinde en çok uygulanan yöntemlerden bir tanesidir. Lakin burada unutulmaması gereken husus, , ilaçların sadece kullanıldığı sürece şikâyetler üzerinde etkili olacağıdır. İlaç tedavisi kesildiği takdirde alerji belirtileri kısa süre içinde kendini tekrarlamaktadır. Ayrıca dikkat edilmesi gereken bir nokta da kullanılacak ilaçların mutlaka doktor kontrolü ve bilgisi dâhilinde olması gerektiğidir. Zira alerjik rinit tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar, ciddi yan etkilere yol açabilmektedir. 

Alerjik Rinit Aşı Tedavisi

Alerjik rinit tedavisinde başvurulan bir diğer yöntem olarak öne çıkan aşı tedavisi, nedene yönelik bir yöntem olarak tanımlanır. Aşı tedavisine başlamadan önce gerekli alerji testleri yapılmalı ve bireyde şikâyetlere yol açan alerjen veya alerjenler tespit edilmelidir. Aşı tedavisi ile alerjik semptomlara neden olan maddeler giderek artan dozlarda uygulanır ve böylece bireyde sıkıntıya neden olan alerjene karşı bağışıklığın sağlanması amaçlanır. 

Aşı tedavisi söz konusu olduğunda ilk etapta haftada bir, daha sonraki süreçte ise idame dozuna ulaşılır ulaşılmaz ayda bir enjeksiyon yapılmaktadır. Aşı tedavisi, ilaç tedavisinin aksine, bireyin şikâyetleri üzerinde uzun süreli etkili olmakta ve tedavi son erdirildikten sonra dahi tesirini devam ettirmektedir. Ayrıca uzun zamandır bu konuda yapılan araştırmalar, aşı tedavisi ile yeni alerjenlerin gelişiminin de önlenebileceğini ileri sürmüştür. 

İletişim Bilgilerim


WHATSAPP HATTI

Kategoriler


Estetik Uygulamaları


Aesthetic Applications

Uzmanlıklarımız

Bu sayfadaki bilgiler kişiseden kişiye farklılık göstermektedir.
Kenan Selçuk TUNCAY
Kenan Selçuk TUNCAY
Kulak Burun Boğaz Uzmanı